Donör Ve Kanı Alan Kişi Arasındaki Cinsiyet Uyuşmazlığının Ölüm Oranını Arttırdığı Tespit Edildi.
Acil kan transfüzyonu, donör ve alıcının kan gruplarının uyumlu olmasını zorunlu kılar. Kan grupları dışında ırk, etnisite, cinsiyet, din gibi arasında eşleşme istenen başka bir durum aranmaz.
Ancak yeni bir araştırma, donörün ve alıcının cinsiyetinin eşleştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Daha önce hamile kalmış bir kadından bir erkeğin kan alması durumunda, bir uyuşmazlık olabileceğini iddia eden ilk çalışma budur. Çalışma 17 Ekim 2017 tarihinde JAMA - Amerikan Tabipler Birliği dergisinde yayınlandı.
Araştırma, Hollanda'daki binlerce transfüzyon hastasını kapsıyordu. Araştırmacılar, daha önce hamile kalmış bir kadından kırmızı kan hücresi alan 50 yaşın altındaki erkeklerin 3 yıl içinde 1.5 kat daha fazla ölme ihtimali olduğunu ortaya koydu. Araştırmacı ekibi bu sonuca ulaşırken Amerikan Kızılhacı ile yakından çalıştı.
Bununla birlikte, bu sonucun kesin bir bulgu olmadığını ve dikkatle yaklaşılması gereken bir konu olduğu belirtildi. Ayrıca uzmanlar, bu çalışmanın donör ve alıcı arasındaki eşleşme ve transfüzyon kurallarını değiştirebilme ihtimali olan uzun süreli sonuçlara sahip olabileceğine inanıyorlar.
Karolinska Enstitüsünde epidemiyoloji profesörü ve Karolinska Üniversite Hastanesinde hematolog olan Gustaf Edgren, makaleye eşlik eden editöryal yazıda, bu tarihe kadar yaptığı kendi araştırmalarında, donörün cinsiyet farklılığının kanı alan kişinin sağlığına kliniksel bir sonuç olarak etki göstermediğini deneyimlediğini belirtti. Bu çalışmanın klinik uygulamalar açısından önemli olduğunu ve bu konuda neler olup bittiğinin bulunması gerektiğini ayrıca ekledi.
Bununla birlikte, bu çalışmayı yürüten araştırmacı ekibi aynı etkiye yönelik dört farklı çalışma yaptı. Ekipler farklı ülkelerde ve sağlık kuruluşlarında kendileri tarafından toplanan özel verileri incelediğinde her sonucun sayısal olarak farklı olduğunu fakat cinsiyet uyuşmazlığının kanı alan kişi için iyi bir sonuç vermediği yargısına ulaştı.
2005 ile 2015 yılları arasında altı Hollanda Hastanesinde 59320 kırmızı kan transfüzyonu yapılan 31118 hasta vardı. Kanı kullanılacak donörler arasında bağıştan önce hamilelik geçiren kadın oranı %6 idi. Daha önce hamilelik geçirmeyen kadın donör %6, erkek donör yüzdesi ise 88'di.
Çalışma popülasyonunda toplam 3969 kan alıcısı(%13) çalışma sırasında vefat etti. Bir erkeğe kadın kanı verildiyse eğer ölüm oranı 1000 alıcı başına 101 di. Eğer bir erkeğe erkek kanı verildiyse ölüm oranı 1000'de 80 idi. Hamilelik geçmişi olmayan bir kadının kanını alan erkeklerin ölüm oranı ise 1000'de 78 idi.
Kadın alıcılar arasında hamilelik öyküsü olan kadınlardan kan alanların oranı 1000'de 74, erkek donörden kan alan kadınların ölüm olaranı ise 1000'de 62 olarak bulundu.
Çalışmaya yardım eden Stockholm Lund/Skane Üniversitesi Hastanesinde kardiyotorasik cerrahi, anestezi ve yoğun bakım bölümünde görev yapan Henrik Bjursten cinsiyetler arası kan transfüzyonunun iyi sonuçlar doğurmayacağı görüşünde olduğunu belirtti. Bunun arkasındaki mekanizmanın net olmadığını ve bulunması gerektiğini de sözlerine ekledi. Karşı cinsten kan almış kardiyak cerrahi hastalarıyla olan kendi tecrübelerinin çalışmayla benzer sonuçlar verdiğini açıklayan Bjursten, eğer ortada gerçek bir zarar olsa dahi olası bir çalışmada cinsiyet uyuşmazlığı kanı verilen bir grup olacağından ve bunun etik olmadığından konu hakkında insan klinik deneylerinin yapılamayacağını söyledi.
Hamilelik geçmişi olan kadınlardan kan alan erkek hastaların artmış ölüm oranları hamilelik sırasında meydana gelen immunolojik değişikliklerle ilişkili olabilir. Gebelik sırasında meydana gelen tüm değişiklikler arasından immunlojik olanlar en kalıcı olanlardır. Alternatif bir açıklama gebelik öyküsü olan kadınlar ile erkek donör arasındaki demir seviyesindeki farktır. Donörün demir eksikliğinin olmasıyla alyuvarların transfüzyondan sonra iyileşmesinin daha kötü olduğunu gösteren bir çalışma vardır. (1) Bazı öalışmalar ise alyuvarların fizyolojisinin cinsiyetler arasında farklılıklar gösterdiğini raporlamıştır. Fakat bu çalışmada ölüm orandaki artış kadın kanı alan erkeklerde tespit edilmiş olup, erkek kanı alan kadınlarda anlamlı bir sonuca varmamıştır. Erkeklere özel artan bu ölüm oranı, durumu açıklamada alyuvar fizyolojisinin yeterli olmadığını göstermektedir.
Oğlu olan kadınlar, doğmamış erkek çocukların DNA'larındaki Y kromozomlarına karşı belirli antikorlar geliştirmiş olabilirler. Bu, hamilelik esnasında bağışıklık reaksiyonunun bir parçası olabilir. Oğlu olan kadınların kanı, daha sonra transfüze edildiğinde alıcının kanına müdahale edebilir. Bununla birlikte bu çalışmada kadın bağışcıların doğurduğu çocuğun cinsiyeti hakkında bilgi yoktu. Böylece bu teorinin doğruluğu kanıtlanmamıştır. Çalışmanın ana yürütücülerinden olan Leiden Üniversitesinden Rutger Middelburg bu açıklamaya katıldığını fakat kanıtlanmadığını belirtti.
Amerikan Kızıl Haç'ından Mary O'Neill, yaptığı açıklamada bu çalışmayla çelişkili çalışmalar da var olduğundan doğrulanmaya ihtiyacı olduğunu ve daha ileri araştırmalar gerektiği için standart kan bağış ölçütlerinde ya da şu anki konservatif transfüzyon uygulamalarında bir değişiklik beklemediğini ve Kızılhaç'ın kanın güvenliğini ve kullanılabilirliğini sağlamak için bu konuda yapılan sonraki çalışmaları yakından inceleyeceğini belirtti.
Kaynak: https://www.news-medical.net/news/20171018/Blood-transfusions-should-be-gender-matched-between-donor-and-recipient.aspx
Yayın Kaynağı: https://jamanetwork.com/journals/jama/article-abstract/2657377